29 Nisan 2010 Perşembe

İpek Böcüğü...

Geçenlerde haberlerde Pasific adlı dizinin bir bölümünden bir sahne gördüm. Smyrna'yı bizim yaktığımızı iddia ediyordu. Hani soykırım iddialarını falan anlıyorum da bunu anlamakta güçlük çektiğimi belirtmeliyim.

Steven Spielberg'ten zaten haz etmezdim. Şimdi iyice tilt oldum kendisine... Burada tilt olmak, sinir olmak gibi bir şeydir. Bilmeyenler olabilir diye açıklamak istedim.

Neyse bu durum yaşadığı ülkeye bağlı olan birinin tepkisi olarak algılanmasın. Aksine yaşadığım ülkeye ait duygusal olarak en ufak bir bağım ve bu ülkeden bir beklentim yok. İlk fırsatta kaçıp gitme isteği taşıyan bir insanım; özellikle de son zamanlarda çivisinin çıktığını gördükten sonra...

Beni sinirlendiren şey bazı şeylerin iyice araştırılmadan sırf propaganda amaçlı yapılması... İsteyen tarihi açıp okuyarak kendince yorumlar. Ama bazı şeylerin hangi şartlarda nasıl oluştuğunu iyice irdelemek gerekiyor. İrdelemek kelimesini kullandığım için kendimi ayakta alkışlıyorum.

Neyse bahsetmek istediğim konu kesinlikle bu değil zaten. Daha önce de bahsettiğim serbest çağrışımın tehlikeli sınırlarında gezinerekten başka bir konuya geçiş yapacağım. Amaç araya sosyal mesaj kıstırmaktı. Şaka lan şaka! Mesaj kaygısı taşımayan bir insan evladı olaraktan tek amacım havalı bir giriş yapmaktı.

Gelelim asıl meseleye...

Bu soykırım iddialarından sonra şöyle bir geçmişime gittim ve bir de ne göreyim? Bir soykırım olayı yatıyordu geçmişimin tozlu raflarında... Bu tozlu raf tanımlamasının, bende çok eğreti durduğunun farkındayım. Böyle süslü edebi terimlerden uzak dursam iyi olacak sanırım.

Ne diyorduk? (Hadi hep birlikte) "Soy-kı-rım diyoooorduuuk."

Her şey, anneme "Sen dişi Hitlersin." dememle başladı... Veletken, çocukça bir hevesle ipek böceği besleme kararı almıştım. Hatta bu kararımı da 5 tane alarak anında uygulamaya geçirmiştim... Öyle ipek böceği çiftliği kurmak gibi bir hayalim yoktu. Amacım sadece beslemekti...

Belki ilk anda ipek böceği ordusu yapmak istemiş olabilirdim; ama kısa sürede olmayacağını da anlayacak kadar zeki bir velettim...

Elimde kutuyla eve gelmiştim. Özenle dut yapraklarını da yerleştirdikten sonra beklemeye koyuldum. Uzun bir süreçti...

Önce miskin miskin dut yapraklarını kemiriyorlardı. Zamanla koza yapmaya başlamışlardı. Bitirdiklerinde ise en gizemli dönem başlamıştı: Koza evresi...

Bu zaman zarfında, içeride olup bitenleri izleyememenin getirdiği buruk bir hevesle beklemeye başladım. Bir sabah gördüm ki kozadan çıkıp kelebek olmuşlardı. Öyle süper görünümlü kelebeklerden değillerdi; ama yine de güzellerdi. Sonuçta benim beslediğim ve o hale gelmelerini sağladığım yaratıklardı...

Çiftleştiler... Tabi böcekleri aldığım kadının elinde sadece 5 tane kalması ve bir daha getirmeyecek olması sebebiyle bir tanesi boşta kalmıştı... Hayatından zevk alamadan ölmüştü zavallı...

Çiftleşip yumurtladıktan sonra da ölmüşlerdi zaten. Yarı sevinç yarı hüzünle yumurtaları bir araya getirdim...

İşte bundan sonrası hikayenin başladığı yer...

Annem bunları alıp küçük bir ilaç şişesine koydu; sonra hangi akla hizmet ederek buzdolabına koyduğunu anlayabilmiş değilim...

Sonrası malum...

Onlarca ipek böceği daha doğmadan yok olmuştu...

Bu girişte bahsettiğim olaylar silsilesi sırasında bu olay geldi aklıma ve anneme "Sen dişi Hitlersin. O fırınlarda yaktı; sense dondurarak bir katliam gerçekleştirdin" dedim...

Yaptığım tamamen espriydi; herhangi bir gerçeklik taşımıyordu. En azından ben öyle sanıyordum; ta ki geçenlerde eve geldiğimde annemin, içerisinde dut yapraklarını kemiren birbirinden obur 5 ipek böceği bulunan bir kutu ile karşıma dikildiği ana kadar... Resmen şok olmuştum; hatta uzun zaman sonra ilk defa bu kadar şaşırmıştım...

O an, bulanık bir efekt yardımıyla, okul çıkışında kolalı yakasını açmış, yüzünde aptal bir sırıtış olan ve elinde ipek böceklerinin bulunduğu bir kutu taşıyan o çocuğu gördüm... Hatta ben de elimdeki kutu ile o çocuğa eşlik ediyordum artık...

Yaptığım esprinin annemi incittiğini sanmıyorum. Belki ciddiye almış olabilir; ama yaptığı hareket tamamen benim esprime bir karşılıktı... Neyse ki çok da güzel bir cevap verdi...

Yaşanılan kişisel ve toplumsal olaylardan dolayı midemin bulandığı ve insanlardan soğuduğum şu sıralar o kadar güzel oldu ki bu süpriz; anlatamam... Artık sabahları kalktığımda merak edeceğim bir şeyler var. Kaldı ki onların o büyüleyici gelişimlerini, artık bazı şeylerin daha da farkında olarak, bilinçli bir şekilde gözlemleyebileceğim... Bu sefer o yumurtadan çıkışlarını da izleyebileceğim... En azından umuyorum.

Hoparlörlerden bir tanesinin yanında duruyorlar... Sadece dut yaprakları yemekle kalmayıp, müzik de dinleyebilecekler... Ama şu bir gerçek ki aşırı derecede oburlar...

Acaba bana, "İyice zayıfladın. Artık bir şeyler ye doğru dürüst." demeye mi çalışıyorlar?

Yok yav, o kadar kaptırmadım kendimi... Ama 5 tane ipek böceğinin bile bana tekrar yaşama sevinci kazandıracağını söyleselerdi inanmazdım... Yapılacak ilk iş: acilen bir 3 tane daha alıp sayıyı çift yapmak...

Bahçenizde, mahallenizde dut ağacı falan varsa yaprak toplayın bana bol bol... Bu sefer kararlıyım: O orduyu kuracağım...

19 Nisan 2010 Pazartesi

Absürd İstekler Listesi...

Aşağıda şahsıma ait olan istekler listesi, bazı yerlerde spoiler içerecek davranışlarda bulunabilir...

*Bu saçma sapan listeye de kişi muamelesi yaptın ya ne diyeyim sana?* Başlama lan yine...

Neyse "Kim korkar spoilerden?" diyorsanız devam edin. Olacak olanlardan sorumlu olmadığımı da belirteyim...

- Önce bir ışın kılıcı; kullanmayı öğrendikten sonra da gücün karanlık tarafına geçmek istiyorum.

- Plüton'un, kendisini dışlayan Nasa'ya dava açmasını istiyorum; haksız bulunursa da göktaşı kılığına bürünüp dünyaya çarpmasını istiyorum. Öyle elementlerle falan da karşı koyamayalım. Direkt çatadant diye çarpsın. Maksat değişiklik olsun. Hem Plüton da intikamını almış olur.

- Hiçbir şey yapmamama rağmen 70 milyonun benle gurur duymasını istiyorum.

- Old Trafford'da bir Manchester United maçı izlemek istiyorum.

- Chris Cornell'ın Timbaland ile birlikte çıkardığı son albümünü dinlediğim için bana laf söyleyen, üstüne benimle birlikte şu şarkıyı(#1) dinleyen arkadaşlarımın derhal benden özür dilemesini istiyorum.

- O'nu istiyorum. O'nun kim olduğunu bilmiyorum... 2. tekil şahıs da olabilir, 1. tekil şahıs da... Belki de 3. tekil şahıs olarak varlığını devam ettiriyor da olabilir. Lost'un 11. bölümünü izledim, özendim... Herkesin varolduğundan emin olduğu ve aradığı bir O var. Belki, onların nükleer bomba patlatarak değiştirmiş olduğu hayatları gibi benim de Japonya'da patlatılan bombalarla birlikte değişen bir hayatım vardır. Ulen Amerika, iş çıkardın başıma...

- Lynch filmlerini arka arkaya izleyip bir hafta kendime gelememek istiyorum.

- Bir hatunun gelip, "Gidelim buralardan; biraz birikmişim var, yeter bize." demesini istiyorum.

- Chris Cornell, Jim Morrison, Eddie Vedder gibi şarkı söyleyebilmek ve John Travolta gibi dans edebilmek istiyorum.

- Anarşi ve kaosun hakim olduğu yeni bir dünya düzeni istiyorum.

- Canlı canlı bir dünya kupası izlemek istiyorum.

- Uzaylılar tarafından kaçırılmak istiyorum. Mümkünse insan olmasınlar.

- Tuttuğum takımda beyni olan ve kültürlü futbolcular görmek istiyorum.

- Jeux D'enfants'taki gibi betona gömülmek istiyorum; ama yalnız olayım... "Bir baltaya sap oldum." demektense, "Bir binaya temel oldum." demek daha havalı duruyor.

- Teknolojinin ilerlemek yerine gerilemesini istiyorum. Çok daha ilginç olacağı kesin.

- Kendi söküğünü dikebilen bir terzi olmak istiyorum.

- Facebook'ta önerilen arkadaşlar listesinde K.İskender'i görünce garip oluyorum. Onunla kavga ettiğimiz günlere dönmek istiyorum. En azından bir atraksiyon oluyordu.

- Bir karıncayı incitmek istiyorum.

- "Carpe diem" diyen adamla konuşmak ve birkaç sorumu cevaplamasını istiyorum. Cevaplardan tatmin olursam, kendisinden özel ders almak istiyorum.

- Tıbbın süpersonik bir şekilde gelişmesini istiyorum.

- Şirinleri görmek istiyorum.

- Bazı şarkıların, filmlerin, dizilerin yasaklanmasını istiyorum. Her iki anlamda da...

- Zaman makinasının artık bir an önce icat edilmesini istiyorum.

- Alkollü bir geceyi takip eden güne, sanki hiç içmemiş gibi devam etmemi sağlayacak bir ilaç istiyorum. Yan etkisi olmasın, doğal olsun. Adı da ertesi gün hapı olsun. Telif yerine, hayatım boyunca ücretsiz kullanma hakkı istiyorum.

- Tarantino'nun beni eğitmesini istiyorum.

- Rocky gibi "Acı yok." diye bağırmak istiyorum.

- John Connor'ın artık ölmesini istiyorum.

- Karma'nın biraz da beni görmesini istiyorum.

- Ruhumu şeytana satmak istiyorum.

- Doğduğum gün ölmek istiyorum.

- Fatih Terim'in haftada bir İngilizce basın açıklaması yapmasını istiyorum.

- Tek kanallı dönemi geri istiyorum.

- Otobüslerdeki imdat çekiçlerinden birini evime istiyorum.

- Önce Meksika'ya, sonra Küba'ya, Arjantin'e ve Brezilya'ya gitmek istiyorum.

- Bir gün dolmuşa binip ineceğim yere yaklaştığımda "Mutlu mesut bir yerde!" dedikten sonra şoförün yüzünün alacağı şekli ve nerede indireceğini görmek istiyorum.

- Bir şeyleri sorgulamak ile mutluluk arasındaki ters orantıya bir çare bulunmasını istiyorum.

- Ayakkabı konusunda kolay beğenen biri olmak istiyorum. Mümkün gibi durmuyor bu... O zaman Adidas'ın Star Wars serisinin acilen ülkeye giriş yapmasını istiyorum.

- 140 karakterle kendimi ifade ettiğim Twitter hakkında komplo teorileri üretmek istiyorum.

- Lost'ta da çok sık geçen "Olan olmuştur." cümlesini rahat bir şekilde söyleyebilmek istiyorum.

- Çocukluğuma inip oralarda takılmak istiyorum.

- Şöyle(#2) bir olaya kalkışmak istiyorum.

- Bundan 5 yıl sonra kendimi 5 yıl önceki halimde görmek istiyorum.

- Hiç tanımadığım insanların olduğu hiç bilmediğim bir yere yerleşmek istiyorum. Onları da tanıdıktan sonra oradan da gitmek istiyorum.

- Hiç oynamadan şans oyunlarından birini kazanmak istiyorum.

- Groundhog Day'daki Phil Connor gibi "Farklı olan her şey iyidir." cümlesini kurabilmek istiyorum.

- Atmadığım için ileride pişman olacağımı bildiğim adımları, atarsam daha da pişman olacağımı düşündüğümden dolayı atmadım ve atmamaya da devam ediyorum... İçinde bulunduğum bu paradoksu çözmek istiyorum...

- Şans, zaman gibi kavramların kafamda yarattığı soru işaretlerinden kurtulmak istiyorum.

- Cehalet mutluluksa bünyemin buna uyum sağlamasını istiyorum.

- Ya da hepsini siktir ettim. Tek istediğim hayatın böyle(#3) olması...



Not:


#1: Timbaland & Nelly Furtado & Soshy:
Morning After The Dark

#2: Kaçak: Koymaz

#3: Kaoma: The Lambada

3 Nisan 2010 Cumartesi

Buradan Buraya; Şuradan şuraya; Oradan Oraya...

- Aylar sonra ilk kez 8:30'ta kalktım. Gün hala bitmedi; şaka gibi... Bugün, hayatımın kırılma noktası olsa ya...

- Kuaförümün... *O ne lan. Kırk yıllık berber, ne zamandan beri kuaför oldu? Tuvalete giderken de lavaboya gidiyorum de de tam olsun.*... Bu sefer haklısın. *Her zamanki gibi.* Peh...

Berberin yanındaki iddaa bayiinin önündeki masada *Tamlamaya bak bea!* Dr. Gregory House'u otururken gördüm. Harıl harıl iddaa kuponu yapıyordu. İçim ürperdi...

- T.K adlı manken ağzına fermuar çekmiş. Fermuarı açınca ne çıkacak çok merak ediyorum. Yalan lan! Merak falan etmiyorum.

- Mahalle arasındaki bir kafenin önünde motorları ve modifiye arabalarıyla kız tavlamaya çalışan silüetler gördüm. 60'lık bir amca edasıyla, "Bu gençlik nereye gidiyor?" diye düşünmeden duramadım.

- R.T.E "Ben de Kunte Kinte idim." diyerek din propagandasından sonra ırkçılığa da el atmış ki bu daha vahim bir durum. Bize "hayırlısı" demek düşer. Sonuçta alnımıza ne yazılmışsa o...

- M.D, Ankaragücü-Beşiktaş maçından sonra, Bursaspor'u destekleyen Ankaragücü taraftarından yola çıkarak “Men Dakka Dukka!" (Kötülük eden kötülük bulur.) demiş.

İçimizdeki İrlandalılar'dan sonra yeni bir özdeyiş katmış bünyemize. Anadolu takımlarının birbirini desteklemesinden daha doğal ne olabilir ki? Düşünmek lazım. Ben niye düşünüyorum; Mustafa Hoca düşünsün...

- Kurban'ın son albümü çıktı. Ülkemizin en sağlam grubudur kanımca... Tool sevenlerin daha bir seveceğini söylüyorlar.

Ayrıca İfrit şarkılarında şeytandan bahsediyorlarmış. Bu aralar sahip olduğum ruhumu şeytana satma düşüncem, içlerine doğmuş demek ki... Albüm alınası, dinlenilesi ve dinlettirilesidir.

- N.K adlı manken "Evlenmezsem B planım hazır." demiş. Ne şanslıymış ki bir B planı var; olmasaydı ne yapardı diye merak etmekteyim. Yalan değil, cidden merak ediyorum.

- Barney Stinson'ın The Playbook adlı kitabını şiddetle istiyorum.

- Inside adlı kısa filmi izleyin. Bir tık kadar yakınınızda. Cidden sağlam bir 5 dakika yaşatıyor. Kısa ama kendini izlettiriyor.

*Dur lan! Bunu uzun metraj için söylemiyor muyduk?* Pardon, yanlış oldu!

- 1000 kadar tekel işçisi, 7000 kadar polisin direnişiyle karşılaşmış Ankara girişinde... Gelin İzmir'e; burada yapın eyleminizi... Karışan eden de olmaz.

Resmi kayıtlara göre 3 milyon, resmi olmayan kayıtlara göre de 4 milyon kişi de destekler sizi... 1'e karşı 7 polis diye bir şey de kalmaz. Tavsiye edilesi...

- Slash'ın yeni albümü çıktı. Albümde Slash'e Iggy Pop, Ozzy Osbourne, Chris Cornell gibi abiler eşlik ediyormuş. Tapılası...

- Bir Galatasaraylı olarak, Volkan'ın geçen maçtaki, iki loblu organıyla topu istop etmesini yadırgamıyorum. Hatta gayet esprili bir hareketti. Volkan gibi bir adam için fazla zekiceydi de diyebilirim.

*Dedin bile.*

Leo Franco ıslıklanırken o hareket yanlışmışmış. Taraftar kendi oyuncusunu düşünmüyorsa, rakip kaleci ne yapsın. Bir de özür dilemiş sanırım. Ben olsaydım dilemezdim.

- Heath Ledger'ın ölümüyle yarım kalan filmini tamamlamış Terry Gilliam... Adamın şansıyla dehası ters orantılı resmen. Ama takdir edilesidir Terry Abi... Fragman ve Terry ismi, The Imaginarium of Doctor Parnassus'un görmeye değer bir film olduğunu gösteriyor.

Johnny Depp ve Jude Law da cabası...

*Colin Farrell da varmış.* Siktir et Colin'i... Gitsin yarım kalan telefon konuşmasını tamamlasın o...

- Yıllardır filmlerde rol alan, tiyatro oyunlarında oynayan Selçuk Yöntem'in, Aşk-ı Memnu'nun Adnan'ı olarak anılması ne kadar içler acısı bir durum. Benim intihar sebebim olabilirdi. Ayrıca dizideki esas oğlanın, amcasının omzunda bıraktığı timsah gözyaşlarının hastasıyım... Erkan Can'ın da yıllarca Mahallenin Temeli olarak anılması içimi acıtırdı. Sanırım artık acıtmıyor.

- Amerikalılar, 8 yıl aradan sonra ülkelerinde konser verecek olan Sezen Aksu için "Fransız olsaydı, bir Edith Piaf olurdu." demiş. Biz de Amerikalılar ne derse odur!

- Geçenlerde otobüsteyken gördüm: Ergenekon Partisi kurmuşlar. Demek ki yeryüzünde canı sıkılan, hayatında heyecan arayan tek insan evladı ben değilmişim.

- İki üst sokakta Kavak Yelleri'ni çekiyorlar. Bu kadar azimle çalışan bir ekipten, nasıl bu kadar boktan bir şey çıktığını anlayabilmiş değilim. Gerçi anlıyorum da anlamamazlıktan geliyorum.

- Lost'un senaristlerinin şarapçı olduğunu anladım. Koskoca 5 sezonu, 6. sezonda şarap mantarı diye kakaladılar. Neymiş?.. Ada aslında şarap mantarıymış. Peh...

- Chuck'ın son sezonunu bayılarak(!) izliyorum. Resmen Sarah Walkerımı gözümde bitirdiler. Ağlak bir hatun oldu çıktı; hani nerede o yabani, duygusuzmuş gibi görünen Sarah Walker? Hele o çakma superman olan Shaw gerizekalısına tam uyuz oluyorum. Neyse sakinim, sövmeyeceğim... Son bölüm iyi gibi dursa da 1. ve 2. sezonu özledim cidden...

- Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı, Avrupa Şampiyonlar Ligi Dörtlü Finali'nde finale kalmayı başardı. Umarım şampiyon olurlar. Ligde ve müsabakalarda sanırım maç kaybetmediler. Bu tarz efsanevi takımları, renkleri ne olursa olsun seviyorum. Hep destek, tam destek...

- Yaprak Dökümü adlı dizide Femme Fatale rolündeki kadını öldürmek kimsenin aklına gelmiyor mu; yoksa kimse elini taşın altına koymak mı istemiyor?.. Ben seve seve gönüllü olurum bu iş için...

- Kurtlar Vadisi'nde ceketle adam döven Polat'tan gazeteyle ya da mecmua ile de aynı başarıyı yakalamasını bekliyorum.

*Mecmua mı?.. puhahahaha...* Gözüm görmesin lan seni! Toz ol derhal...

- Burcuma göre bu aralar benim için 2+2=5 imiş.

- Şahan Gökbakar'ın artık bu ülkeyi terk etme zamanının geldiğini düşünüyorum. Ya da o kalsın ben terk ederim lan...

- Hastası olduğum Eyvah Necdet benim için bir kerelik hayat verse ya şu cümleye: "Kedilerle fareler arasındaki aksiyon ve duygu yüklü oyunu bilir misin Züleyha?"... Cümleyi kurdum kurmasına da öyle duruyor bir köşede. Alsın kullansın. Telif falan da istemiyorum...

- Şeytan ile tanrı arasındaki çekişme çocukluklarına dayanıyormuş. Biri ötekine silgi atmış; diğeri de ötekinin saçını çekmiş. Belki de hoşlanıyorlardı birbirlerinden kim bilebilir ki?..

- Son zamanlardaki favori klibim bu(#1)... Niye öyle bir atmosfer seçme gereği duymuşlar ki? Bir yerde de eller havaya moduna giriyorlar; işte orada çelişkili duygular içerisine düşüyorum.

- Ali Kırca'nın sunduğu haberler nedense hiç inandırıcı gelmiyor. Özellikle arada yaptığı duygu yüklü(!) konuşmalarda istemsiz bir şekilde kahkaha atıp, "Hadi len!" diyorum. Evet, yapıyorum bunu...

- Hayatımda bu zamana kadar dilencilere verdiğim paradan daha fazlasını sokak çalgıcılarına vermişimdir. Cidden seviyorum onları ama dolandırıcı olmayanlarını...

-Ricky Martin eşcinsel olduğunu açıklamış. Zamanında kendisini, bana tercih eden hatunların yüz ifadelerini görmek isterdim bu açıklamadan sonra...

- Vakt-i zamanında "Müzikte 7 nota var; daha farklı ne yapabilirsiniz ki?.." diyen Serdar Ortaç'ı öldürsek, hayatlarını müziğe adamış insanların ruhlarını özgür bırakabilir miyiz acaba?

- Acaba ne boktan kelimedir arkadaş...

- Fark ettim ki en sevdiğim köşe yazarı Kanat Atkaya imiş...

- Duyduğuma göre çarşı bana karşıymış...