5 Ocak 2011 Çarşamba

Oscar'a Adım Adım...

Bazı yazılara giriş cümlesi bulmakta zorlanıyorum ya, işte o an yazmadan sayfayı kapatasım geliyor. "Bu sefer zolanmayacağım." dedikçe giriş cümlesi, yılan hikayesine dönüyor. Aha, buldum bu sefer...

Beni tanıyanlar hayalimdeki işin ne olduğunu az çok biliyorlar. Bilmeyenler içinse tek kelimeyle özetleyeyim: Sinema... Asıl istediğim yazıp yönetmek olsa da herhangi bir yerinde de görev alabilirim. Tam burada şunu belirtmeliyim; herhangi bir yeri dediysem kamera arkası, önü kesinlikle bana uygun değil... Fotojenik bir tip olmamakla birlikte yeteneğim de yok... Gerçi ikisinin de bulunmadığı insanları görmüyor değiliz; ama konu şu anda benim...

Bu hayalimi gerçekleştirdim mi ya da gerçekleştirmeye yakın mıyım? "Yakın bile hayal." demekle yetineyim. Ama konumuz bu da değil...

Ben olsam "Ee, konu ne o zaman amına koyayım? Hala gelemedin sadede." derdim. Siz de diyebilirsiniz, bence demelisiniz de...

Neyse bu iş içinde bulunduğumda kendimden geçiyorum görevim ne olursa olsun. Uykusuzluk, saatlerce ayakta kalmak, soğuk bile koymuyor. Bugüne kadar birçok kısa filmde birçok işte görev aldım. Boom tutmak, time code tutmak, set fotoğrafçılığı, set amirliği, kamera asistanlığı, prodüksiyon, yardımcı yönetmen vs... En ciddi çalışmam -her ne kadar sinema olmasa da- Trt'de yayınlanan bir dizide kamera asistanlığıydı... Sonra gerisi gelmedi, geldiğinde de şartlar uygun değildi falan filan...

Hayallerin ile yapmak zorunda olduğun şeylerin arasında sıkışıp kalmak gibi bir dert varken bi' de az çok bu işin içinde olup da istediğin yerinde görev alamamak gibi bir durum söz konusu... Time code tutmak bile bana zevk veriyor; ama gelin görün ki bu aralar çok sık bir şekilde kamera önünde yer almaya başladım ve sanki daha da devam edecekmiş gibi... Hani ilk başlarda arka masada oturan bir adamken sorun yoktu da biraz daha fazla görününce sorun oluyor. İnanılmaz derece rahatsızım bu durumdan...

İlk oynadığım kısa film, bir arkadaşın fear of the dark temalı filmiydi. Bir barda arka masada oturan lak lak yapan bir adamdım... Bir sonraki ise aslında en ciddisi ve en rahatsız edeniydi... Yok lan, porno falan değildi... Keşke porno olsaydı. Düşünün o derece...

Kamera asistanlığı yaptığım dizide ambulans doktorunu oynadım. Çok stresli bir an olduğunu söylemeliyim. Kalp masajı yapmak, "hasta kardiyak arreste girdi, 1 mg bilmem ne (şu anda hatırlamıyorum ismini) verin; hastayı kaybediyoruz." gibi repliğim bile vardı. Gerçi 40 yaşında bir adam sesi verdikleri için facianın boyutları daha da büyüktü... Tabi facianın büyük olmasındaki asıl sebepler; saçımın uzun olması, sakalımın olması, +18 t-shirt'üm, küpelerim, kot pantolonum ve spor ayakkabılarımdı... Hea, bi' de yüzük vardı parmağımda ki o konuya değinmek dahi istemiyorum. Ayrıca dizi direkt benimle başlıyordu. O aralar özellikle tıp bölümünde okuyan arkadaşlar arasında taşşak (bilerek iki ş ile yazıldı.) konusuydum... Aslında "House'da oynamak için başvursam mı?" diye düşünmüyor da değilim.

Bundan sonrakiler öyle ciddi(!) prodüksiyonlar değildi. Ama göz önünde bulunma süresi sonlara doğru biraz daha arttı.

Klise için çektiğimiz Via Crucis adlı kısa filmde boom tutmanın yanı sıra oyuncu eksikliğinden dolayı çuval giyip İsa'nın asılmasını isteyen öfkeli köylülerden birini oynamak zorunda kaldım. Replik vermelerini ben istemedim ki o derece rahatsız oluyorum, gerisini siz düşünün.

Bir sonraki film ise keçinin sevmediği ot burnunun dibinde tüter mantığıydı resmen... Arkadaşlarla eğlenmek için gittiğimiz barda film çekimi vardı ve filmi çekenlerin ricası dans eden bir kalabalık oluşturmamızdı. Sonuçta bu işin ne zorluklarla yapıldığını bildiğimiz için yardım etmekten çekinmedik. "Nasıl olsa kalabalık arasında kaynar giderim." diye düşünüyordum ki nitekim öyle olmadı. Barda esas kızın yanında duran eleman rolünü verdiler. Tam burada da yüz verip astarını istemek mantığı devreye girdi.

2010 senesinin ilk yarısında ise herhangi bir projede rol almadım. İçinde proje geçen bir cümlenin arkasından "Karayipler'de inzivaya çekildim." gibi bir cümle kurmak istedim bir an için...

Neyse 2. yarısı ise pek beklediğim gibi olmadı. Önce bir yarışma için çektiğimiz kısa filmlerin birinde trafik kazasında ölmüş adamı oynadım. Bu rolde sorun yoktu. Görünen yerlerim; sağ elim ile, 46 numara adidas superskate vulclarımdı...

*Oha, resmen reklam aldın lan yazıya.*... O ayakkabının ayağıma göre olanını bulana kadar canım çıktı lan. Yeri geldi hakkını verdim. Uzatma daha fazla. Hem bu sefer uzak dursaydın bari. *Ne yapayım? Özlemişim. Neyse istenmediğim yerde durmam zaten*... Kaybol.

O rolde olmaktan hiç şikayetçi olmadım. Bütün günün yorgunluğunu ve kıçımın donmasını yerde battaniye altında yatarak attım. O sahne çekilirken "Uyuyordum." desem yalan olmaz.

Gelelim son iki projeye... Biri yine bir yarışma için çektiğimiz bir filmdi... Episodelardan oluşan bu filmde belki de en anlaşılmaz olanında kafeye gidip kitap okuyan, tost siparişi veren ve garsonla mimiklerle anlaşmaya çalışan genç çocuk rolündeydim. Artık bölümün anlaşılmazlığı, ben oynadığım için miydi; yoksa uyarılarımı dinlemeyen senarist ve yönetmen arkadaşın mıydı bilemeyeceğim.

Bir diğeri ise geçen haftaydı. Burada geçen sene esprisi yapsaydım, dayak yerdim değil mi? Tamam tamam... Cevabı biliyorum. Bir arkadaşın ödev için çektiği klipte sevgilisi tarafından terk edilmiş ve onunla yaşadığı anılar arasında yolculuğa çıkan bir eleman rolündeydim. Nuri Bilge Ceylan filmlerindeki karakterler gibi boş boş denize bakıp sürekli oradan oraya yürüyordum. Ama bir sahne var ki şu ana kadar sevgililerin hikayesini anlatan film, dizi, klip vs. içerisinde belki de en saçma olanıdır... Hani anlatılmaz yaşanır türden bir durum... Bahsettiğim saçmalığın etkisini buradan hissedemeyeceğiniz için anlatmıyorum. Zaten şarkı da Teoman'ın Gündüz Düşleri diye bir şarkısı... Teoman denilince bile sinir olurken bi' de onun şarkısı eşliğinde öyle saçma bir sahnede oynamak... Kabus gibi...


Sevmediğim bir olay etrafında dönüp duruyorum ya da o benim etrafımda dönüp duruyor... Belki de -her ne kadar olmadığını düşünsem de- benim bile haberim olmayan gizli bir yeteneğim vardır; bu zamana kadar kamera önünde kasıldığım için ya da soğuktan dolayı bu yeteneğimi ortaya koyamadım. Eğer böyle bir şey söz konusuysa ve biri çıkıp bunu keşfedip, reddedemeyeceğim bir teklifle karşıma gelirse ne bok yiyeceğim? Şu anda belki de Oscar'a doğru emin adımlarla ilerliyorum haberim yok... Benim asıl korkum bu... Ama ne olursa olsun kamera önünde veya arkasında bulunmak son derece eğlenceli bir iş... Hiç şüphesiz yapmaktan zevk aldığım, alacağım tek iş de bu olacak.

Velhasıl kelam (kullandığım bu söz öbeği için kendime bir oha!) ne kadar şikayet etsem de şöyle bir Imdb profiline hayır demezdim (listeyi aşağıdan yukarıya doğru okumanızı tavsiye ederim):


Poyraz Büyükok

Büyüyünce anime karakteri olmak istiyordu ama annesi çizmek yerine doğurduğu için yalan oldu...
Bu hayali yalan olduğu gibi hiçbir hayalini de gerçekleştirebilmiş değildir. Bilgisayar Ağırlıklı Matematik okumuş olup üniversite yıllarında sinemaya merak salmıştır. Bu bölümden mezun olanların bir işi var mı bilmiyoruz ama o da Türkiye'deki birçok mezun gibi işini yapmak istemiyor. Matematikle hayatı boyunca sorunu olmamasına rağmen puana göre tercih yapmış bir Türk Genci'dir. Hala da bir baltaya sap olabilmiş değildir kendisi. Hobileri arasında yine her Türk Genci'nin olduğu gibi kitap okumak, müzik dinlemek, film seyretmek ve internette sörf yapmak vardır. Film seyretmenin yanında da ufak tefek işler de olsa içinde yer almayı başarabilmiştir. Hatta hayattaki tek başarısı da -başarı denilirse tabi- budur...

Born:
Poyraz Büyükok, Mayıs 9, 1984 in İzmir, Turkey


      








      
Actor:


  • Harry Potter: Ben Öğrenciyken Çok Piçtim (announced) ( 2051 - Harry Potter'ı Disipline Yollayan Hoca)
  • Cehennem Silahı 5: The End (announced) (2050 - Bu İşler İçin Yaşlı Olan Adam)
  • King Kong'un 31. Yeniden Çevrimi (announced) (2031- Empire State Building)
  • Vega Brothers (announced) ( 2020 - 3. Vega)
  • Twilight The Last Movie: Edward Cullen'i Nasıl Öldürdüm? (pre-production) (2018 - Jacob)
  • Saw 17 (pre-production) (2017 - Paslı Testere)
  • Son Teen-Slasher Filmi (pre-production) (2015 - Ölmekten Sıkıldığı İçin Katil Olan Genç)
  • Sweet November 2 (pre-production) (2015 - Charlize Theron'un Yavuklusu)
  • Bir Teen-Slasher Filmi Daha (pre-production) (2014 - Son Ölen)
  • Die Hard 5 (pre-production) ( 2014 - John McClane'nin Ortağı)
  • Halka 3 (pre-production) (2013 - Kuyu Kızı Samara'nın Ağabeyi)
  • Bir Teen-Slasher Filmi Daha (pre-production) (2013 - Ortada Bir yerlerde Ölen)
  • Chuck (pre-production) (2012 - Tv Series - 24 Episodes - Intersect 3.0)
  • Bir Teen-Slasher Filmi (pre-production) (2011 - İlk Ölen)
  • House M.D (pre-production) (2011 - Tv Series - 1 Episode - Cuddy'nin Yeni Sevgilisi)
  • Bir Zombi Filmi (pre-production) (2011 - Short - Zombilerin Efendisi)
  • Gündüz Düşleri (post-production) (2010 - Music Video - Terk Edilmiş Eleman)
  • 5 Duyu (2010 - Short - Kafedeki Kitap Kurdu)
  • Beni Bırakma (2010 - Short - Ölü Adam)
  • Barda (2009 - Short - Esas Kızın Yanındaki Eleman)
  • Via Crucis (2009 - Short - Öfkeli Köylü)
  • Gençlik Başımda Duman (2007 - Tv Series - 1 Episode - Ambulans Doktoru)
  • Fear of The Dark (2007 - Short- Arka Masada Lak Lak Yapan Eleman)


Director & Writer:


  • Ankara Savaşı (announced) (2030)
  • Bir Vampir Filmi (announced) (2027)
  • Elenium Üçlemesi: III - Safir Gül (announced) (2005)
  • Elenium Üçlemesi: II - Yakut Şovalye (announced) (2024)
  • Elenium Üçlemesi: I- Elmas Taht (announced) (2023)
  • Bir Bilimkurgu Hikayesi (announced) (2019 - Anime Series)
  • 4 Kitap (announced) (2017 - Anime Series)
  • Piyango (announced) (2016)
  • Bir İntikam Hikayesi (announced) (2015)
  • Black (pre-production) (+) (2012 - Short)
  • Sinan'ın Hikayesi (pre-production) (2011 - Short)
  • Zaman (announced) (2011 - short)

Not 1: Listenin yarı geyik yarı hayal olduğu zaten anlaşılıyor. "Ee, o zaman niye not düşüyorsun lan?" diyebilme ihtimalinizi sevdiğim ve düşündüğüm için "Azıcık sabredin." diyorum... Listenin Director & Writer kısmı yapmak istediğim filmler... Yanında (+) işareti olanların öyküleri bitmiş durumda. Bunlara, blogun öykü etiketinden ulaşabilirsiniz. Hatta bu kadar okudunuz, size bir kolaylık yapıp başlıklara, ilgili yazıların linkini verdim. Artık bir tık kadar yakınınızda. Sinan'ın Hikayesi'nin ise senaryosu yaklaşık 4 yıl önce yazıldı. Hala çekilmeyi beklemekte ve daha da bekleyecek gibi göründüğü için ilk sıralarda yer almıyor ve evet, daha bir isim koyabilmiş de değilim... (+) işaretinden üstte olanların ise bir kısmının şekli şemali, beyin kıvrımlarımın arasında bir yerlerde; bir kısmı ise sadece fikir aşamasında... Ayrıca isimleri de sırf bu blog için uydurulmuş isimlerdir...

Not 2: Bu yazı bu seneki Oscar Ödülleri ile ilgili değildir.

Not 3: Böyle de iğrenç bir espri anlayışım vardır...

1 yorum:

  1. başarısızlık da bir başarı değil midir dude? kendini bu kadar depresif moda sokma

    YanıtlaSil