1 Şubat 2011 Salı

Ustalara Saygı Köşesi...

Böyle köşe möşe deyince bir an kendimi bir dergide veya gazetede yazıyormuş gibi hissettim ve kıçım kalktı. Bu histen vazgeçtiğim bu cümle sırasında da farkettim ki bu kısa süreli bir etkiydi. Konuya acil bir giriş yapmak istiyorum bu sefer...

Tam 1 yıl olmuş bu yazıyı yazalı... Birkaç ufak tefek değişiklikle fakat aynı duygularla tekrar yazmamın bir sakıncası olmadığını düşünmekteyim.

Bugün 1 Şubat... 2011' in ilk ayını da bitirmiş bulunuyoruz an itibariyle. Zaman çabuk geçiyormuş yav! 12 yıl olmuş Barış Abi (ağabey yazmak istemedi canım) aramızdan ayrılalı... 8 Şubat ise Cem Karaca'nın 7. ölüm yıldönümü...

Tek blog ile ikisini de aradan çıkarmak gibi bir düşüncede değilim; ama ikisini birden anmanın daha iyi olacağını düşünüyorum. Bahsetmek istediğim konu için de en uygunu bu sanırım... Önce kayıp kuşak (nam-ı diğer X kuşağı), ardından da onun bir üst modeli olan Y kuşağı (ben de bu gruba dahilim) bu iki ustanın şarkılarıyla büyümüştür. Üzücüydü bu kayıplar... Üzücü de olması gerekiyordu zaten. Yıllarca dinlenildi, bi' bu kadar daha yıl dinlenilmesi gerekiyor.

Kafamda çocuk yapmak, aile kurmak gibi fikirleri öldürdüğüm için bizden sonraki kuşakların dinlemesi işini siz aile kuracaklara bırakıyorum. Sürekli çıplak ayakla dolaşmak ve taşa oturmak gibi eylemlerle çocuk olayını kendim için imkansız hale getirmeye çalışıyorum bir yandan... Neyse işin şakası bir yana görevinizi anladınız.

Bu iki ustanın, benim için farklı anlamlar taşıyan iki şarkısından bahsetmek istiyorum. Barış Manço' nun Alla Beni Pulla Beni, Cem Karaca'nın ise Islak Islak şarkısı... Bu iki şarkının bende uyandırdığı hisler, gözlerimi kapadığımda önümde beliren hayaller silsilesi bambaşka bir boyutta... Kimilerine göre sıradan, kimilerine göre sıradışı, kimileri için bir yaşanmışlığı olan, kimileri için de sadece bir şarkıdır. Ama bendeki hisleri, herhangi bir yaşanmışlığım olmasa da fantastik boyutlardadır. Yıllardır fantastik edebiyat okuyan biri olarak, bu edebiyatta geçen görkemli aşkların fon müziği olabilecek niteliktedir sözleri...

Bu şarkıları ne zaman dinlesem, mitolojideki tanrıların yaşadığı aşklara şahit oluyormuş gibi hissediyorum kendimi. Sözler inanılmaz derecede görkemli ve güçlü. Bir tanrının, bir tanrıçaya duyduğu aşkı ya da bir tanrının, bir insana duyduğu aşkı da anlatıyor olabilir. Ama bir önemi yok. Sonuç ikisinde de aynı... Ortada görkemli, destansı bir aşk var.

Bir yandan da bu şarkılarda anlatıldığı gibi güçlü bir aşk olduğuna da inanmıyorum. Frank Zappa Abimiz ne demiş: "Şarkılardaki sevgi gerçek olsaydı, herkes birbirini severdi." ... İnandığım bir şeyi, kanıtlarla da çok pis desteklerim.

Neyse söz konusu şarkılarda geçen aşkın gücünü ancak destanlarda, masallarda, efsanevi fantastik hikayelerde ya da filmlerde görebiliriz. Bu yüzden de bu gibi durumlarda da bu şarkılar, çok rahat bir şekilde fon müziği olabilirler. En azından benim için öyle... Özellikle de şu son zamanlarda aşkı, tek elle kopça çözüp aynı zamanda öpmek ya da börtü böcek, bitki örtüleri kelimelerine -m gibi iyelik ekini eklemek sanan alt basamak yaşam formları ile etrafım kuşatılınca, bu iki şarkıya daha bir sımsıkı sarılıyorum.

Buradan bu iki büyük ustaya bu şarkılar ve daha fazlası için çok teşekkür ediyorum. Huzur içinde uyuyun...

1 yorum:

  1. herkes aynı şeyi söylüyor ki bi' de burada ismimle hitap söz konusu... :) fırsatım olduğu an yazmaya çalışıyorum... ben de sizinle aynı fikirdeyim bu konuda :)

    YanıtlaSil