6 Mayıs 2011 Cuma

Requiem for a Dream...

Şimdi siz bu başlığı görüp bir güzel, heyecanla yazıyı okumaya başlayacaksınız ve 3. paragraf bittiğinde "Bok ye!" deyip yazıyı okumayı bırakacaksınız ya; yanarım yanarım buna yanarım!

Yok lan! Ne yanacağım, kafama göre takılmaya devam edeceğim.

Öncelikle film ile ilgili bir yazı beklediğinizi hepimiz biliyoruz. Kabul edelim bunu... Ettik değil mi? Hep bir ağızdan "EEETTİİİİİK!" diye bağırdığınızı duydum. Ama hayalkırıklığınız burada devreye girsin ki hazırlıklı olun. Bu film izlemem gereken filmler listesinde... Yani henüz izlemediğim bir film... Tam şu anda tahmin ettiğiniz üzere yazı filmle ilgili değil!

Hea, bi' de şunu diyeceksiniz, özellikle beni tanıyanlar: "Sinema seven, sinemayla uğraşmak isteyen bir adam olarak nasıl bu filmi izlemezsin?"... Yer yer hak verebilirim. Ama zaman ayıramadım; bi' de herkesin bahsetmesi, müziğinin ana haber bültenlerinde sıkça duyulması, uyuşturu konusundan zerre haz etmemem uzak durma nedenlerimden birkaçı...

Açıkçası bu yazı geçenlerde gördüğüm bir rüya ile ilgili... Hayatımda çok fazla salak saçma rüyalar gören bir insan evladıyım... Seks, şiddet, korku, gerilim, aksiyon, dram gibi kategorilerde birçok rüya görmüştüm ama absürd komedi türünde bir rüya görmemiştim. Gördüysem de sayısı çok az olduğundan hatırlamıyorum. Genelde rüyalar da salak saçma olur. Bunun bana has bir durum olduğunu sanmıyorum. Kimse rüyasında kendisini Harikalar Diyarı'nda börtü böcekle oynaşırken görmez.

*Ulen, aslında oynaşmak lafını algılamaya göre değişir bu!* Börtü böcekle oynaşmak? Sanırım haklısın lan! Kabus konusu cidden...

Gerçi anlatacağım rüyanın yanında, börtü böcekle oynaşmak düşüncesi gayet mantıklı kalabilir.

Tamam la tamam! Geliyorum sadede...

Eski evimdeyim... 4-5 kişi falan var benimle birlikte ve salonda oturuyoruz. Sadece biri tanıdık; daha doğrusu kim olduğunu biliyorum. Onun dışındakileri seçemiyorum; ama tanıdığım kişiler olduğu belli... Biz " Sakın yabancılardan şeker alma!" nesliyiz ki evinde yabancı birileri olması bile son derece ters bir fikir...

Kimliği belirli olan bu zat, Mustafa Sandal idi... "Ne alaka?" türündeki sorularınızı kendinize saklayın. Zira verebilecek bir cevabım yok. Böyle koltukta oturuyor. İşin bir diğer salak yanı, bu oturma işlemini gözündeki güneş gözlüğü eşliğinde yapıyor. Ulen, " "Ne alaka?" sorularınızı kendinize saklayın!" demedim mi ben? Evet, dedim.

Bana bir anda son albümüyle ilgili bir şeyler soruyor. Ben de son derece misafirperver(!) bir ifade ile "Bunu bana mı soruyorsun?" deyip, yine son derece misafirperver(!) bir tavırla gülüyorum. Parantez içi ünlem işaretleri tamamen gıcıklığımın bir ürünü...

Gülen sadece ben değilim tabii... Evde kimliği belirsiz şahıslar da gülüyor. Tabii onlar hiç de misafirperver şekilde yapmıyor bu gülme işlemini... Burada parantez içi ünlem olmaması , hiç de kibar insanlar olmadıklarını gösteriyor.

Bozulan Musti (iki dakikada kanka moduna bağlarım.) bu bozuntu dolu ifadeyi saklamak için salak salak sırıtmaya başlıyor. Acaba hangi dişçiye gidiyor? sorusunun, beynimin kıvrımlarında var olması ile yok olması arasındaki zaman dilimi, kol saati ya da duvar saati ile ölçülemeyecek kadar kısa... Zaten bu yüzden dilim demek de saçma oldu...

Neyse bu salak sırıtmanın altında saklanmaya çalışan bu bozuk ifadeyi toplamam gerektiğini düşünüyorum ve bu düşünceyi uygulamaya geçiriyorum misafirperver bir insan olarak...

"Ya, senin ilk albümün var bende... Hem de kaset... Getirsem de imzalasan olur mu?" diyorum. Evet, kaset ve evet, 90'larda dinlediğim şeyleri saklamıyorum. O dönemki popçulardan Serdar Ortaç dışında hepsinin ilk albümleri vardır bende...

Cevabını bildiğim bu soruyu sorduğum an ile zaten bildiğim cevabı aldığım an arasındaki süre, az önce anlatmaya çalıştığım süreden daha da kısa...

Bi' an için bu sürenin kısalığının, cevabı bilmem mi olduğunu düşündüğüm an ile bu düşün... Şaka lan şaka! Bokunu çıkarmayacağım...

*Hani cevabını bildiğin soruları sormak zaman kaybıydı?* Ulen, tırtinho! ("Bunun benim uydurduğum bir kelime olduğunu anlamak zor olmasa gerek!" diyeceğim de sanırım bu kelime arkadaşla ortak türettiğimiz bir kelime ve tırtinyo şeklinde teleffuz ediliyor.) Rüya dediğin şey zaten 8 sn. sürüyormuş maksimum; kaldı ki bunun milyarda biri kadar bir kayıptan söz ediyoruz. Çık aradan...

Musti'ye döneyim ben... Biraz önceki yapmacık ve salak olan sırıtma, yerini içten ve salak bir sırıtmaya bırakıyor. "Çok isterim." dedikten sonra ben, kasedi almaya daha doğrusu aramaya gidiyorum. Ne sandınız ki; baş ucumda falan durduğunu mu?

Bir süre bakınıp bulamadıktan sonra "Anneeee kasetler nerde? diye bağırıyor (Bu arada kimliği belirsiz kişilerden birine daha kimlik tespiti yapmış olduk.) ve kan ter içinde uyanıyorum.

Yok lan! Ne kan teri? Kıçımı örtüp salak salak sırıtarak fosur fosur uyumaya devam ettim...

Bu rüya hayatımdaki salak saçma rüyalar listesine 1 numaradan giriş yapmıştır. Ayrıca bi' ara Freud Amca zahmet edip şu rüyayı yorumlasa ya! Çok fazla uğraşmasına gerek de yok. İstediği bütün malzemeler mevcut: anne, çocuk ve kaset... İş kendisine gelince "Bazen bir pipo sadece pipodur." ama olay bize gelince "Bazen bir kaset sadece kasettir." olmuyor. Freud Amca, adam değilsin lan!

Bu arada Musti, Suç bende değil sende adamım!

Not: Bu yazı aslında pazartesi günü kaleme alındı. Evet, "Kaleme alındı." dedim. Çünkü önce yazı yazarken kağıda yazıyorum; sonra buraya aktarıyorum. Aktarma işlemi bile 4 gün sürmüş. Sanırım bu yazı işini azıcık ciddiye almam gerekiyor.

1 yorum:

  1. Ben sonuna kadar okudum ve çok güldüm. Bayiliyorum yazdigin konulara zaten. Ne diycem, rüyalar max. 8 sn. degil 7 dk sürüyo ukalalik yapmiyorum sadece dogrusunu bil diye yani. Haydin görüsürüz Poyraz.

    YanıtlaSil