6 Temmuz 2011 Çarşamba

İş...

Saat çaldı gözlerini açtı. Saat kurmak eski bir alışkanlığıydı. İşi kabul ettiğinden beri gözleri, uykunun ne demek olduğunu unutmuştu. Buna rağmen saat kurma alışkanlığı gibi her gece uyuyor numarası yapıyordu.

Aslında geceleri de çalışabiliyordu. Ne zaman iş çıkacağı belli değildi. Yıllar geçmesine rağmen hala tam olarak alışamamıştı.

Yaptığı işle adı da çıkmıştı zaten. Herkes zalim gözüyle bakıyordu kendisine...

Bu düşüncelerle yataktan çıktı. Banyoya gitti. Ilık bir duş her zaman işe yarardı.

Kahvaltı etmeyi eskiden sevdiği için bu alışkanlığından asla vazgeçemiyordu. Her ne kadar eski tadı alamasa da güzel bir kahvaltı ve iyi demlenmiş sıcak bir çay gibisi yoktu.

Çay demlenirken posta kutusuna yöneldi. Gazeteleri ve iş planını aldı. İş planına bakmak yerine gazetelere şöyle bir göz atmayı tercih etti.

Spor sayfasından başlamak en iyisiydi onun için... 3. sayfa haberlerinden oldum olası nefret ediyordu. Asla okumazdı; nitekim yine okumayacaktı.

Kahvaltısını yapıp çayını içtikten sonra gazetenin tamamını gözden geçirdi. Fazla vakti yoktu.

Gazetelere baktıktan sonra iş planına baktı. İş planı bir çeşit listeydi. Varlıklarına el konulacak insanlar silsilesi... Her isim bir sürü küfür demekti. Yiyeceği küfürlerin ne kadar yaratıcı olacağı düşüncesiyle giyindi.

Dışarı çıktı. Güzel bir hava vardı ve ilk adrese doğru giderken tadını çıkarmaya kararlıydı.

Bu işi nasıl oldu da kabul etmişti. Her şey hayal meyaldi. O güne dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Yüzyıllar geçmiş gibiydi...

İlk zamanlarını hatırladı. Gözyaşlarını tutamamıştı ilk görevinde... Karşısındaki adam bunu timsah gözyaşları olarak tanımlamıştı. İçi acımıştı resmen... O an işi bırakmayı bile düşünmüştü. Bir şekilde vazgeçirmişti iş arkadaşları... Birilerinin bu işi yapması gerektiğini söylemişlerdi ona...

İlk kez o gün küfretmişti patronuna... Patronu da biliyordu durumu... Ama bilmesi zerre umrunda değildi. Patronunun kendisini lanetlediğini, anlamadığını ve asla da anlamayacağını düşünüyordu. Aralarında soğuk savaş vardı.

Zamanla alışmıştı. Daha doğrusu alışmış görünmeye çalışıyordu.

Şu ana kadar kendisini anladığını düşündüğü tek kişi 9 yaşlarındaki bir oğlan çocuğuydu... Daha gözyaşlarını tutamadığı zamanlardı... Çocuk ona; üzülmemesini, sadece kendisine verilen görevi yaptığını, bu yüzden kendisini suçlamamasını söylemişti.

9 yaşında bunları söyleyen bir çocuğun umutlarını yok etmek düşüncesi onu delirtiyordu. Birçok ailenin onun yüzünden dünyası yıkılmıştı.

Bir keresinde de gittiği evlerden birinde 70'inin sonuna yaklaşmış bir kadınla karşılaşmıştı. Adam kendisine küfürler yağdırırken, kadın ona "Hayatı boyunca huysuz bir adamdı. Bakma sen ona, böyle olacağı uzun zamandır belliydi. İşini yapmaya devam et sen." demişti.

Kendisine küfürler yağdıran adama hak vermişti. Bu gibi durumlarda hak verdiği genelde kendisine küfür edenler oluyordu. Kendisini, onların yerine koyunca hak vermemek için zalim olmak gerekiyordu. Gerçi hak verse de zalimdi ya...

İnsanların varlıklarını, yıllarca biriktirdiklerini ellerinden almak kolay değildi. Ama yaptığı buydu...

Bu işin en pis yanı da daha önce bu durumdan kurtulanlara yaptığı 2. ziyaretlerdi... Bu iki ziyaret arasıdaki zaman dilimi insanlar için 2. şanstı... Bazıları bu şansı iyi kullanıyordu, bazıları ise bu şansın farkında bile değildi... Bazılarının ise bu şansı kullanacak kadar vakitleri bile olmuyordu.

Bu şansın farkında olmayanlara 2. ziyareti, belki de en acımasız olduğu zamanlardı. İşte bir tek o zamanlarda sadece işini yapıyordu hiç düşünmeden... İyi kullananlar ise gerçekten canını acıtıyordu. Fırsat bulamayanlar için ise kesinlikle bir tanımlamada bulunamıyordu.

Bu düşünceler eşliğinde ilk adrese gelmişti. Müstakil bir evdi. Daha vakti vardı. Evin etrafında şöyle bir dolanmak istedi. Yıkacağı yuvayı incelemek istiyordu. Böylece kendisinden daha kolay nefret edebilecekti.

Arka bahçede genç bir anne, oğluyla oyun oynuyordu. Onları izledi bir süre... Çok mutlu görünüyorlardı. Onları birazdan olacaklar konusunda uyarmak düşüncesinin aklına gelmesiyle yok olması çok kısa sürdü. İçinde bulundukları kısa süreli mutluluğun mümkün olduğunca uzun sürmesine izin vermek istedi.

Onlarla çok zaman sonra tekrar karşılaşacaktı. Bu karşılaşma, buraya gelirken kafasından geçen düşünceler arasındaki 2. şans'tan farklıydı...

Çocuğu seyrediyordu. Hayatı birazdan belki de hiç düzelmemek üzere değişecekti. Kadına baktı. Olacakları atlatacak gücü taşıyordu; ama bu gücü kullanabilecek miydi?

Kadınla çocuğu izleyen sadece kendisi değildi. Evin 2. katından onları izleyen adamı gördü. Kadınla göz göze geldiğinde hüzünlü bir gülümseme belirdi adamın yüzünde...

Adama, birazdan olacaklar için kızmaya başlamıştı. Adamın onlara bunu yapmaya hakkı olmadığını düşünüyordu.

Vakit gelmişti artık. Evin ön tarafına geçti. Birazdan beklediği o acı dolu silah sesi duyulacaktı. O sırada üst katta olması gerekiyordu. Çünkü onun adı Azrael'di ve her ne kadar nefret etse de işini yapmak zorundaydı...

Üst kata çıktı. Adamın karşısında duruyordu. Müdahale etmemek işinin tek kuralıydı. Adamla göz göze geldiler ve son derece duygusuz bir sesle "Vakit geldi?" dedi. Adam "Niye bu kadar geciktin?" diyerek karşılık verdi. Duymamazlıktan gelerek aynı duygusuzlukla "Hazır mısın?" dedi. Adam "Bütün hayatım boyunca her an hazırdım." dedi ve tetiği çekti.

Önce adamın bencilliğine küfretti. Sonra ruhunu bedeninden çıkardı ve serbest bıraktı. Birazdan ruhu teslim alacak kişi damlardı. Ne onunla ne de kadın ve çocukla karşılaşmak istemiyordu.

Evden çıktı ve bir sonraki adrese doğru yola koyuldu her zaman yaptığı gibi patronuna küfürler savurarak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder