1 Ağustos 2011 Pazartesi

Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez...

Açıkçası siyasi yazı yazmaktan zerre haz etmiyorum. Bu tarz konuları konuşmak bile yoruyor artık beni... "Özal dönemi çocuğuyum, apolitiğim ben." deyip geçiştirmek en kolay yolu aslında...

Ama bu tarz olaylar hakkında o kadar çok laf söyleniyor ki insan bir şeyler söylemeden duramıyor. N.ş.a'da bu durum umrumda da olmaz; ama söylenen lafların çoğu boş... Üstelik eğlenme amaçlı gittikleri uluslararası adı altındaki bir konserde sahneye çıkan Kürt bir sanatçıyı protesto ederek mantık sınırlarını zorlayan alt basamak yaşam formları var. Ve üstelik ağızlarından çıkan cümle de: "Şehitlerin kanı soğumadı daha." ...

İşte bu yüzden bir iki kelam etmek istiyorum.

Van Başkale İlçe Jandarma'nın ana girişinde hemen sağda bir tablo yer alır. Bu tabloda bugüne kadar Başkale'de şehit düşen askerlerin resimleri, isimleri, ne zaman ve nerede öldükleri yazar. 5 ay boyunca o tabloyla birçok kez karşılaştım. Ama oradan bir isim sorsanız hatırlamam. Üstelik hafızam ciddi anlamda güçlüdür. Bu bile aslında bir şeyleri anlatmaya yetiyor ya, neyse...

Bugün 3 isim daha o tabloya adını yazdırmak için bekliyor tabutlarında. Cümlenin başı sanki Hollywood'daki o Şöhretler Kaldırımı'na adları yazılacakmış gibi dursa da sonu o şekilde bitmiyor.

Aslında kurduğum şu ironik cümle bu ülkede ne yazık ki gerçek olan cümle... O tabloda yer almak şan, şereftir... İşte bu ülkede aşılanan duygu bu... Bir şeylerin farkına varmadığımız sürece de bu böyle gidecek. Ölmüş çocuklarının acısını haykırırken diğer oğlumu da alın zihniyeti bitmediği sürece o tabloya yeni isimler eklenecek.

İşin en acısı da Hollywood'daki o kaldırımdan birinin ismini sorduğunuzda cevap verebilirim; ama o tablodan birinin adını söyleyemem. Üstelik her ne kadar yaptığım iş icabıyla orada ismi yazanlar kadar ölme riski taşımamış olsam da ölme riskim yani o tabloda ismimin yer alma ihtimali vardı. Buna rağmen bir isim bile hatırlayamamam gerçekten çok acı ve bu durum benim duyarsız oluşumla ilgili değil kesinlikle...

Ben bu ülkeye karşı umudunu erken kaybedenlerdenim. Ben daha ortaokulda "Bu ülkeden bir bok olmaz." dediğinde hocası tarafından notu kırılan bir velettim... Hocanın bu davranışı, kurduğum cümlenin havada asılı kalmamasını da sağlamıştı.

Ben askere giderken de bu ülkeyle ilgili en ufak bir umut taşımıyordum. Şayet o ufak umudu taşıyanlar da onu bırakıp bitiriyorlardı askerliklerini...

Orada kaldığım 5 aylık süre zaten az çok tahmin ettiğim şeyleri onaylama fırsatı oldu benim için.. Öyle çok kritik bir görevim yoktu belki ama az çok gözlem yapma yetisine sahip olduğumdan bugün kendimde ahkam kesme hakkını buluyorum.

Gördüklerimi, duyduklarımı öyle çok matah şeyler olmasa da anlatma niyetinde değilim. Bunları sadece dost meclislerinde yeri geldiğinde ya da bi' boktan haberi olmadan boş boş konuşanların ağzını kapatmak için konuşuyorum...

Ama tek söyleyeceğim şey: Orada ölenler, birilerinin ölmesi gerektiği için ölüyor. Birileri istediği için... Bu çok net...

Askerde size bir iş verirler ve onu yaparsınız. Çoğu zaman sadece yapmak için yaparsınız. Neyi niçin yaptığınızı bilmeden yaparsınız. Bu her şey için böyledir. Bu ölürken de böyledir.

Neden öldüğünüzü bilmezsiniz. Size "Bu ülke için." derler ama gözünüzün içine baka baka yalan söylerler. Bu yüzden şehit gibi süslenmiş laflar benim için hiçbir şeyi değiştirmiyor artık...

Bu ülkede 30 yılda 30.000 kişi şehit düştü... Şehitler ölse de ölmese de bu vatan bölünmüyor. Bu vatan bölünecekse, birileri istediği zaman bölünür. Bu ülkedeki bütün insanlar ölse de bölünür.

İstediğiniz kadar saçmaladığımı söyleyebilirsiniz. Ama zerre umrumda olmayacak.

Çünkü oradaki ilişkiler tamamen çıkar üzerine kurulu. Ve böyle bir ortamda kimse beni, ölenlerin vatan için öldüğüne inandıramaz.

Bu söylediklerim sadece askerlerin ölümlerini kapsamıyor. Bize karşı taraf olarak lanse edileni de kapsıyor. Evet pusu kurmak vs. bunlar bana basit bir bilgisayar oyunu oynarken bile adice geliyor; ama karşı taraf için ölenler de ne için öldüklerini bilmiyor.

Orada nöbet tuttuğumuz yerdeki çitlerin arkasında çocuklar oyun oynardı. Köpek bağlasan durmayacak bir yerde o çocuklar yaşama savaşı veriyor. Oyun oynayabildikleri tek şey bir dal parçasıyla kazdıkları çukurdan çıkan kum...

Dertleri ayrı bir ülke kurmak falan da değil. Amına koyayım o insanlar bilmiyorlar mı lan ayrı bir ülke kurulsa durumlarının değişmeyeceğini? Biliyorlar.

Veletken taraflı anlatılan tarih derslerinde Osmanlı İmparatorluğu ilgimi çekerdi hep... İnanılmaz büyük, sürekli genişleyen bir imparatorluk...

Sonra sınır denen şeyin ne kadar saçma olduğunu düşünmeye başladım. "Ulen siktiğimin çizgisi 5 metre içerde olsa ne olur olmasa ne olur amına koyayım?" demeye başladım zamanla... Nöbet tutarken de aynı şeyi söylüyordum.

Din, sınır, ülke, bayrak, dil, ten rengi vs. hepsi para ve güç için... 3-5 kişinin cebi dolacak, iktidar sahibi olacak diye bütün bu olanlar...

Sonu baştan belli olan bir oyun için bütün bu hile hurda o kadar saçma geliyor ki bana... Anlam veremiyorum. Anlam vermeye çalıştıkça da yoruluyorum.

Kısacası orada ölenlerin bedenleri, sağlanan çıkarların üzerini; orada ölenlerin bedenlerinin üzerini de toprak kaplıyor...

Ve ne yazık ki ölenler öldükleriyle kalıyor...

Şu sakız reklamındaki diyalogla yazının sonuna geldiğimi belirteyim:

+ Bu komşuda da sakız ağaçları ne güzel olmuş.

- Toprak aynı toprak, hava aynı hava be Kostas.

Ünlü faşist yazar ve düşünür Yılmaz Özdil'in yazısını paylaşan kişi moduyla da yazıyı bitireyim:

Anlayana...

1 yorum:

  1. Düşüncelerine katılıyorum beynine sağlık... Sadece fazla umutsuz değil mi ? 3-5 kişinin çıkarı için milyonlar mağdur oluyorsa eğer yapılabilecek bişeyler vardır mutlaka. Belki bi bk olur bu ülkeden :))

    YanıtlaSil