5 Ağustos 2010 Perşembe

Music Box...

Bir anda o hani herkesin birbirini tanıdığı, sıradan gibi görünen hayatların içinde genelde mutlu olan insanların yaşadığı, Amerikan filmlerinde sık rastladığımız küçük kasabalardan birinde buluyorum kendimi.

Yürüyorum; işimden çıkmış, evde yemeğimi yedikten sonra bir şeyler içmek için her zaman gittiğim barın yolunda... Yolda tanıdığım birkaç kişiyle sohbet ettikten sonra barın kapısından içeriye giriyorum.

Her şey aynı; hiç bir değişiklik yok... Sağdaki barın arkasında duran barmene ve her zaman aynı masalarda oturan birkaç tanıdık yüze selam veriyorum. İçeriye şöyle bir bakıyorum. Bir şeylerin kutlanmadığı günlerin dışında zaten çok dolu olmayan bar, bugün daha da bir boş geliyor gözüme. Sanırım bugün erken geldim.

En arkada üzerinde yarım bırakılmış bir oyun olan bilardo masası duruyor. Onun hemen sol çaprazında hiç bir zaman 12' den isabet ettiremediğim dart tahtası... Onun yanında sırayla eski film oyuncularının bulunduğu tablolar yer alıyor; kimisi elle çizilmiş, kimisi fotoğraf... Ama içlerinde en çok sevdiğim üstü açık, mavi bir Chevrolet' in etrafında toplanmış Marilyn Monroe, Elvis Presley, James Dean'in neon ışıklı tablosu... Bu tablonun biraz ilerisinde duran bir pinball masası; nam-ı diğer tilt masası... bir gün evime alacağım bunlardan.

Ve solumda barın en çok sevdiğim eşyası: Geniş bir arşive sahip music box... Ben kutuya doğru yönelirken barmen her zaman oturduğum masaya bir şişe tekila ve birkaç bardak koymuştu bile. Cebimden bir çeyreklik çıkarıp atıyorum kutuya. Bir süre düşündükten sonra Smith'ten Baby it's you'yu seçiyorum ve masama doğru yöneliyorum. Şarkı sözlere girmeye başladığında ben ilk shotımı yapmış bulunuyorum...

Eğer masada sahipsiz duran boş bardaklardan faydalanmak istiyorsanız yapmanız gereken tek şey, music box'a bir çeyreklik atıp bir şarkı çalmanız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder